25 Ekim 2015 Pazar

Hayalin Gerçek Olduğu Gün

Daha önce yazılarımda bahsettiğim eğitimlerin ardından artık yolcu seferlerine başlayabilirdim.. Tarih, 5 Aralık 2008'di... O yıllarda görev yaptığım Pegasus Havayolları'nın 671 sefer sayılı Istanbul -Amsterdam seferinde görevlendirilmiştim. 

Heyecanı daha 1-2 gün önceden sarmıştı benliğimi. Evet, aylardır o uçakta uçabilmek için eğitimler almış, simulatörde defalarca uçuş gerçekleştirmiştim. Fakat ne olursa olsun o uçağa binmek, gerçek bir uçağın kokpitinde görevli olabilmek çok farklı bir heyecandı.



Bir gün önceden Amsterdam Schiphol Havalimanı ve uçakla ilgili dökümanları okuyarak bilgilerimi tazelemiş ve kafa olarak da uçuşa hazır hale gelmiştim. Daha doğrusu geldiğimi zannetmiştim. Fakat uçuşun sonunda anlayacağım tek şey vardı. Yerde okuduğunuz, öğrendiğiniz bilgileri uçakta uygulamak öyle düşünüldüğü kadar kolay değilmiş!


Pegasus Havayolları’nda uçuş ekibinin havalimanına gidiş gelişi servislerle gerçekleşiyordu. 1 gün önceden servis saati bildirilmişti bana. O saatte hazır olmam gerekiyordu. E ilk uçuş, ilk heyecan. Tabii ki ben çok daha önceden hazırlanıp kapıda hazır şekilde bekliyordum servisi. Gelen servisin uzay üssünden hiç bir farkı yoktu. Bir anda kendimi apayrı bir dünyada buluvermiştim. Daha sonraki günlerde anladım ki aslında o gün gelen standart bir Mercedes Vito tipi minibüstü. Evet içi lükstü belki ama öyle uzay üssü gibi bir durumu yoktu. Fakat o günkü heyecanım herşeyi çok farklı algılamama neden oluyordu.

İKİ PİLOTUN PEŞİNE TAKILDIM VE...
Sabiha Gökçen Havalimanına gelmiştik. Serviste bulunan diğer 2 pilotun peşine takılıp ekip odasını bulmuştum. Sonuçta ben de bir Türk Genciydim ve Türk genci hiç bir zaman adres sormamalıydı :) Ekip odasında, ister kabin ister kokpit üyeleri arasında olsun, işlem genelde tecrübesizin tecrübeliyi bulması şeklinde ilerliyordu. Ben de uçuş dökümanlarını aldıktan sonra kaptanımı ve o uçuşta ¨safety pilot¨ olarak görevlendirilen 2. pilot arkadaşı bulmuştum.

Burada bir virgül koyup yeri gelmişken Safety Pilot’ın ne olduğunu anlatıyım bilmeyenlere. O kişinin kokpitte olmasının en önemli nedeni, eğer uçuşta kaptana birşey olur ve kaptan uçağı uçuramayacak kadar fenalaşırsa, safety pilot 2. pilot koltuğuna oturarak uçağı güvenle indirmekle sorumlu. Bunun nedeni de eğitime yeni başlayan bir pilotun o uçağı böyle bir durumda, yani kaptanın havacılık tabiri ile ¨inkapasite¨ olduğunda, o uçağı güvenle inip indiremeyeceği konusundaki soru işaretidir. Bu safety pilot işlemi, eğitimdeki pilotun tek başına o uçağı indirebileceğini yanındaki öğretmen pilotlara ispatlayana kadar devam eder.

KARŞIMDA 79 TONLUK UÇAK!
Neyse… Konuya geri dönelim… Uçağın hazır olduğu haberiyle birlikte ekiple birlikte uçağa geçtik. Heyecandan titrediğimi hatırlıyorum. 79 tonluk, 70 küsür milyon dolarlık bir cihazın kontrolünü alacaktım birazdan. Uzaktan uçağı görüp yaklaştıkça daha da heyecanım artmaktaydı… Yavaş yavaş merdivenleri çıkıp kokpite girdim. Tabii o gün farkında değildim belki ama yeni iş yerimle ilk tanışmamdı bu. 

O uçuş biraz daha tanıtım gibi geçmişti aslında. Havalimanına gelince ilk ne yapılır, uçakta ilk işlem ne olmalı, yolcu alınmadan önce yapılması gerekenler nelerdir gibi öğrenmem gereken bir çok operasyonel bilgi vardı.

Aslına bakarsanız kokpite ilk oturduğumda uçağa hakimdim ama bir o kadar da yabancıydım. Bu hissiyatı eğitimin ilk başlarında çok yaşadım. Çünkü simulatör eğitiminde sürekli acil durumlar çalıştığınız için ilk uçuşlarınızda hep bir arıza başınıza gelecekmiş hissine kapılıyorsunuz. Kalkışı gerçekleştirdik. Zaten ben uçuyordum, öğretmen kaptan da bana eksik kaldığım yerlerde uyarılarıyla yardımcı oluyordu. 10.000 feet, 20.000 feet, 30.000 feet geçilmişti fakat hala uçakta bir arıza yoktu. Olmalıydı.

NEDEN ARIZA YOK?
Bu kadar süre bir arıza olmaması imkansızdı, kesin ben görmemiştim ikazı. Her an kaptandan fırça yiyeceğim korkusuna kapılmaya başlamıştım. Bir yandan kendimi telkin ederken bişey olmadığına bir yandan da görmediğim arıza ikazlarını arıyordum kokpitte. Sonuçta simulatörde bu sürede 2-3 arıza kesin başımıza gelirdi. Burda da 3 olmasa bile 1 tane en azından olmalıydı. İlk uçuşun stresi yetmezmiş gibi bir de bu stres zorlamaya başlamıştı beni. Sonunda dayanamayıp kaptana bile sormuştum. ¨Hocam benim göremediğim bir arıza mı var?¨ diye. Önce şaşırmış, konuyu anlatınca kahkahayı basmıştı. Belki rezil olmuştum ama stres konularımı azaltmış olmam benim için daha önemliydi.

Bulgaristan, Romanya, Avusturya, Almanya, Hollanda diye ülkeleri hızlı hızlı geçiyor, Amsterdama yaklaşıyorduk. Hani bir gün önce okuduğum dökümanlar vardı ya, eğer not almamış olsaydım tek kelime bile hatırlamayabilirdim o anda. Sürekli duyduğum ¨yerde %100 bildiğini ancak havada %80-90 hatırlayabilirsin¨ lafı gerçek olmuştu.

ÇOK DİKKATLİ OLMALIYIM

Alçalma noktası gelmiş, bizler alçalmaya başlamıştık. Alçalmaya başlayınca biraz daha kendimi rahat hissetmeye başlamıştım çünkü simulatörden zaten defalarca bunu yapmıştık. Tüm alçalma bitmiş. Amsterdam’ın 18 Sağ pisti karşımdaydı. Sol elimde teki 24.200 lbf güç üretebilen 2 motora hükmeden gaz kolları, sağ elimde ise o uçağa hükmettiğim lövye… Sağa ya da sola belli dereceden fazla yatırırsam uçağın kanadını, yumuşak iniceğim diye yanlış bir hareket yaparsam da kuyruğu piste vurabilirdim. Kafamda bir sürü  sayısal değer, limitler…

Mesafe git gide azaldı, pistin üzerine gelip teker piste deydiğinde benim için o uçuş bitti sanmıştım bir an. Fakat simulatörde pek yapmadığımız başka bir süreç beni bekliyordu. Uçağın pistten park yerine kadar gidebilmesi. Alttaki haritaya baktığınızda resmin en solundaki kalın çizgi, indiğimiz pisti temsil etmekteydi. Yeşile yakın renkler de terminalleri temsil ediyordu. Önünüzdeki bu haritalardan, uçağı yerde kontrol eden kaptana gidilecek yolları tarif etmek gerekiyordu.


YERDE KAYBOLABİLİRİM!
¨Düz devam edeceğiz, sonra 3. soldan sola dönüceğiz¨ gibi tarifler beklenirken benden, uçakla geçtiğimiz yolların altından geçen karayolu ve arabalar, havalimanı yapısı, doğası benim konuya konsantre olmamı zorlaştırmıştı. Zaten tecrübesizliğin getirdiği adaptasyona bir de hem havalimanının büyüsü hem de ilk uçuşun stresi sonucu oluşan zihinsel yorgunluk birleşince ben tamamen konudan kopmuş ve tekrar olaya konsantre olabilmem 2-3 dakika sürmüştü. Sonradan öğrendim ki aslında bu ilk uçuşun sonunda çok sık rastlanan bir olguymuş.

Park yerine gelip, kapılar açıldığında herşey bitmiş ama aslında herşey yeniden başlayacaktı. Amsterdama gelirken yaşanan herşey tekrar yaşanacak ve İstanbul’a dönülecekti. Ben fırsattan istifade koltuğu arkaya yaslayıp biraz sakinleşmeye, kafamı boşaltmaya çalıştığım dakikalarda bir yandan da uçakta yeni yolcularımız için hummalı çalışmalar başlamıştı.

7 yorum:

  1. kaptanım elinize sağlık, bugüne kavuşmanın hayaliyle yaşayan gençler için (örneğin ben) fazlasıyla dokunaklı oldu :)

    YanıtlaSil
  2. Okurken sanki yaşıyormuş gibi hissettim kendimi, çok güzel anlatmışsınız, teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel bir anlatım olmuş ellerinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  4. Harika elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  5. Merhaba. Ben bir lise öğrencisiyim, bu sene üniversite için sınavlara giriyorum ve pilotaj yazmayı düşünüyorum. Sizce bir bayan için mesleğinizin zorlukları ve olumlu yanları neler? Boy/kilo sınırlamaları nasıldır? Okul bitince aldığımız lisanslarımızı hangi durumlarda kaybedebiliyoruz? Yani uçuşa elverişsizdir şeklinde raporu hangi durumlarda veriyorlar doktorlar? Kurallar çok katı mıdır bu konuda? Mezuniyetten sonra iş imkanları nasıldır? En çok merak ettiğim şey ise ileride bir aile hayatım olabilir mi bu mesleği seçersem? Çoluk çocuk falan gibi şeylere vaktim kalır mı yoksa işim tüm hayatım mı olur? :) Çok oldu biliyorum kusura bakmayın ama bu tercihler tüm hayatımı belirleyecek sonuçta ve muhakkak birilerine danışmam gerekiyordu. Teşekkür ederim şimdiden.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kesinlikle pilotaj üniversitede okunmamalı bir mühendislik bitirip sonrasında türk hava yollarına başvurmak daha mantıklı..!

      Sil
  6. Paylasim icin tesekkurler. Havacilik meraklisi olarak ben de ilgiyle okudum. Ancak blog icin kahverengi arka plan rengi ideal bir renk degil, kafami bilgisayar ekranindan kaldirdigimda her yer kahverengi gozukuyordu :)

    YanıtlaSil